Mikrobiyota, vücudumuzu paylaştığımız yararlı ve patojenik mikroorganizmaların oluşturduğu sisteme denir. İnsan vücudunda insan hücresinden yaklaşık on kat daha fazla mikrobiyal hücre olduğu tahmin edilmektedir. Bu da vücudumuzda kendi genomumuzun yaklaşık 150 katı mikrobiyal genin bulunduğunu göstermektedir [4].
İnsan mikrobiyotası, doğumdan hemen sonra oluşmaya başlar ve ilk yıllarda yaşamımızın diğer yıllarında gereken mikroorganizmalar vücudumuza yerleşir. Her insanın, beslenme şekli ve çevre şartları sonucunda oluşan mikrobiyotası birbirinden farklıdır. Bu nedenle yaşanan bir hastalık sürecinde verilen antibiyotik ilaçlar dikkatle seçilmelidir. Yanlış antibiyotik kullanımı, oluşan mikrobiyotanın bozulmasına neden olmaktadır. Böylece bozulan mikrobiyota yeniden oluşturulabilir.
Şekil 1: İnsan Mikrobiyotası [2].
Yapılan araştırmalar, mikrobiyotanın insan sağlığı ve kanser gibi çeşitli hastalıklarla doğrudan ilişkisi olduğunu kanıtlamaktadır. Bu araştırmalar sonucunda mikroorganizmalara gereken değer verilmeye başlanmış ve bu alanda çalışmalar artmıştır [4].
İnsan mikrobiyotası deri, vajina, üreme organları, bağırsak ve solunum sistemlerinde yerleşmiştir. Bağırsağımızın yapısı gereği geniş bir alana sahip olması ve besince zengin olması nedeniyle mikroorganizmalar için uygun yaşama alanına sahiptir [3]. Bağırsakta bulunan mikroorganizmalar; K vitamini sentezi, selüloz sindirimi, enterik sinir iletimi gibi insanlar için hayati sayılabilecek görevleri üstlenmişlerdir [4].
‘Disbiyozis’ terimi sağlıksız mikrobiyotayı tanımlamak için kullanılır. Birçok iç ve dış etken yanlış mikrobiyota ekosistemi oluşmasında etkilidir. Ateroskleroz, karaciğer yağlanması, immun yetmezlik, otizm ve metabolik sendrom gibi hastalıklar incelendiğinde, bu hastalıkların bağırsak mikrobiyotasının yanlış gelişmesi nedeniyle oluşabileceği belirtilmektedir [1]. Diğer yandan uyku düzeni, ruh hali gibi fizyolojik özelliklerin bozulan bağırsak mikrobiyotasından etkilendiği düşünülmektedir [3]. Bağırsak mikrobiyotasının insan vücudunda büyük yer kaplaması nedeniyle (yaklaşık 200 gram) son yıllarda bu ekosistem yeni bir organ olarak ele alınmaktadır ve “metabolik organ” olarak adlandırılmaktadır.
Şekil 2: Bağırsak Mikrobiyotası [5].
KAYNAKLAR
[1] Alagöz AN. Mikrobiyota ve Nörodejenerasyon. J Biotechnol and Strategic Health Res. 2017;1 (Special issue):115-122. Erişim: 18.08.2020.
[4] “Mikrobiyota ve Kanser”, Tarık Salman, Umut Varol, İbrahim Yıldız, Yüksel Küçükzeybek, Ahmet Alacacıoğlu. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği. Erişim: 18.08.2020.
Comments